İngiltere‘de Premier Lig’i kazanan Liverpool futbol takımının geçit törenine katılan kalabalığa çarpan bir araçla ilgili olarak bir kişi cinayete teşebbüs suçlamasıyla tutuklandı.
Olayın ardından İngiliz polisi, aracın sürücüsünün “Liverpool bölgesinden 53 yaşında beyaz bir İngiliz” olduğunu bildirdi. Bu durum, medyada dikkat çekti.
Şüphelinin milliyetinin ve etnik kökeninin olaydan yalnızca 2 saat sonra açıklanması, alışılmışın dışında bir durum olarak değerlendirildi.
İngiltere’de benzer olaylarda, polis genellikle yalnızca şüphelilerin yaşı ve gözaltı yeri hakkında bilgi verirken, bu durumun farklı olması dikkat çekti.
Merseyside Polis Teşkilatı, basın bülteni aracılığıyla şüphelinin milliyetine ve etnik kökenine dair bilgi paylaşımında bulunarak geçen yaz Southport’taki saldırıyı akıllara getirdi.
Temmuz ayında İngiltere‘nin kuzeybatısındaki Southport kasabasında gerçekleşen bıçaklı saldırıda üç kız çocuğunun yaşamını yitirmesi, ülke genelinde göçmen karşıtı protestoların patlak vermesine neden olmuştu.
Southport’taki bıçaklı saldırının ardından Merseyside Polisi, şüpheli hakkında çok az bilgi paylaşmıştı. Bu bilgi eksikliği, sosyal medyada spekülasyonların ve yanlış bilgilerin yayılmasına yol açmıştı.
Bu saldırıda, ülkeye yeni gelmiş bir göçmenin rol oynaması ve bu kişi hakkında Müslüman ismine sahip olduğu iddiaları, olayın yayılmasında etkili olmuştu. Ancak bu iddiaların tamamı daha sonra yanlış olduğu ortaya çıktı.
Southport’taki olaydan sadece 36 saat sonra, yerel bir camiye saldırı düzenlendi ve ardından sokak eylemleri ülke genelinde yayıldı. Bu eylemler, sığınmacıların barındığı otelleri hedef aldı.
Southport saldırganı Axel Rudakubana’nın aslında İngiltere’de doğmuş olduğuna ve İslamcılıkla bağlantısının olmadığını belirtmek gerekir.
Benzer bir durum, Liverpool’daki olayın ardından da yaşandı. Kalabalığa aracıyla dalan kişinin “İslamcı bir terör saldırısı” gerçekleştirdiği yönündeki söylentiler ve göçmenlerle ilgili iddialar hızla yayıldı.
Polisin hızlı müdahalesi, geçen yaz yaşanan olaylardan ders alındığını gösteriyor.
Bu ay yayımlanan bir raporda, Polis ve İtfaiye Denetleme Kurumu (HMICFRS), polis teşkilatının “çevrim içi iletişimde daha fazla çaba göstermesi” ve “bilgi eksikliğinden kaynaklanan boşluğu gerçeklerle doldurması” gerektiğini vurguladı.
Raporda, “Polis güçleri, internette bilgi arayan kişilere ulaşmak için gerçek bilgileri sağlamalıdır” ifadelerine yer verildi.
Bu tür bir bilgi paylaşımının yapılmaması durumunda, “başkalarının çok sayıda çevrim içi içeriği paylaşmaya başlayacağı” ve bunların bazılarıyla polisin koruması gereken topluluklara zarar verebileceği belirtildi.
Merseyside Polisi’nin Liverpool olayından sonra attığı adımlar, çok sayıda kişiye, gerçekte neler yaşandığına dair net bir tablo sunmayı amaçladı.
Ancak, bu yeni yaklaşımın kendine özgü zorluklar yaratabileceği de göz önünde bulundurulmalı.
Örneğin, böyle bir olay sonrası şüpheliyle ilgili bilgiler belirsizse ne yapılacak? Veya eğer şüpheli, ülkeye yeni gelmiş bir göçmense ya da yazın yayılan spekülasyonlardaki gibi bir Müslüman ismine sahipse, polis nasıl bir yol izleyecek?
Bu zorluklar göz önüne alındığında, olaylara yaklaşımın her durumda uygulanabilir olmayabileceği söylenebilir.
Londra Metropolitan Polis Teşkilatı’nın eski yetkilisi Helen King, “Polisin bu bilgileri hızla teyit edebildiği durumlar olduğu gibi, bunun net olmadığı durumlar da olacaktır. Bu her zaman karmaşık ve hassas kararlar gerektirir” şeklinde değerlendirmelerde bulundu.